Depresyon terimini bir ruhsal hastalık için ilk kez Kraepelin kullanmıştır. Sözcük anlamı Latince’de “depresus” yani aşağı çekme sözcüğünden türemiştir. Tedaviye yanıtı ve klinik görünümleri birbirinden farklı olabilen ancak ortak özellikler taşıyan hastalıklardan oluşan bir sendrom olduğu kabul edilmektedir; hastalar ortak özellikler taşıyan bu belirti kümelerinden hepsini taşımayabilir. Bu sendrom birçok ruhsal veya bedensel hastalıkta görülebilir.
Hastalarda çökkün (depresif), derin üzüntülü ve sıklıkla bunaltılı bir duygudurum ile birlikte genel bir isteksizlik hali (anhedoni) ana belirtilerdendir. Hareketlerde ve düşüncelerde yavaşlama enerji azlığı görülür ancak bunaltının eşlik ettiği hastalarda odada gezinme, saç yolma, yerinde duramama gibi şikayetler görülebilir. Değersizlik, isteksizlik, karamsarlık, güçsüzlük, suçluluk ve umutsuzluk temalı düşünceler hakimdir. İntahar düşünceleri ve girişimleri görülebilir.
Hastalar sıklıkla karar vermekte zorlandıklarını ifade ederler, dikkatleri azalmıştır. Kimi hastalarda unutkanlık ve dikkat eksikliği yalancı bunama (psödodemans) izlenimi verebilir. Enerji azlığı, çabuk yorulma, iştah kaybı veya aşırı yeme, uykusuzluk veya aşırı uyuma şikayetleri görülebilir. Derin uyku süresi genelde kısalır ve hastalar gün içinde yorgunluk hissederler.
Hastaların, özellikle orta ve ileri yaşlarda; bitkinlik, ağrı ve diğer bedensel belirtilerle nedeni ile iç hastalıkları bölümüne başvurduğu ve doktor doktor gezdiği sık görülmektedir. Bu nedenle tanıda gecikme nadir görülen bir durum değildir.
Yaşamı boyunca yaklaşık olarak her 6 kişiden 1’inin depresyon geçirdiği tahmin edilmesine rağmen tedaviye başvuru bu oranın yarısından daha azdır. Kadınlarda erkeklere göre yaklaşık 2 kat daha sık görülmektedir.
Depresif dönemler genellikle sinsi başlar ve depresyonun gidişatı eskiden sanıldığı gibi iyi değildir. Tek bir depresif nöbet geçiren hastaların yarısından fazlasının, iki kez depresif nöbet geçirenlerin üçte ikinden fazlasının, 3 kez depresif nöbet geçirenlerin yaklaşık yüzde doksanının yinelendiğini bildiren çalışmalar ve referans kaynaklar mevcuttur.
Hafif şiddetteki depresyonlarda psikososyal tedavi yöntemleri yeterli olabilir. Orta ve ağır şiddetli depresyonda tedavideki ilk seçenek antidepresan ilaçlardır. Bilişsel Davranışçı terapi ile yinelemelerin azaldığını gösteren çalışma sayısı oldukça fazladır ve depresyon tedavisinde yaygın kabul görmüştür. Kişilerarası Terapi ve Psikanalitik Yönelimli Psikoterapi de klinikte sık kullanılan terapi yöntemleridir. Transkranial Manyetik Stimülasyon (TMS) ile tedavi de alternatif tedaviler arasındadır. Ağır depresyonda Elektrokonvülsif tedavi (EKT) oldukça etkindir ve hala yaygın olarak kullanılmaktadır.